Bilmem, genç denizciler onun adım hiç duymuşlar mıdır? İdare’nin bir zamanlar bir Mehmet İhya Kaptan’ı vardı. Bilenler bilir, sözüm genç denizcilere… Burada gençlere onu tanıtmak istiyorum.
İhya Kaptan 1895’te İstanbul’da doğdu. Tüm yaşamım Haliç’te kaptanlık yaparak geçiren Hasan Kaptan’ın torunuydu… Küçük yaşta denizciliğe heveslenmesinde, evde dedesinin anlattığı denizcilik anılarının büyük payı olsa gerektir. Genç Mehmet İhya o yıllarda ticaret gemilerine kaptan ve çarkçı yetiştiren Ticaret-i Bahriye ve Çarkçı Mekteb-i Alisi’ne girdi. Mezun olduğunda 19 yaşında, gencecik bir mülazım kaptandı.
Çalıştığı ilk gemi Seyhun gemisi oldu. O yıl içinde Bezm-i Alem gemisine gönderildi. Bu, İngiltere yapısı, 4.500 gros tonluk gemi, İdare-i Mahsusa’nın en büyük, en güzel gemilerindendi. İki direkliydi. Kocaman bir de bacası vardı. Yıllarca Bremen – New York arasında, sonra da Bremen – Sydney arasında çalıştırılmıştı. İdare-i Mahsusa aldıktan sonra Karadeniz’ de çalıştırılmaya başlamıştı.
O sıralarda Birinci Dünya Savaşı henüz çıkmıştı. Kan ve ateş giderek tüm dünyaya yayılıyordu. İnsanlar yalnız karada değil, denizlerde de acımadan birbirini öldürüyordu. İnsanlık tarihinde ilk kez ilkel uçaklarla havalarda bile birbirlerini öldürmeye başlamıştı.
İşte, savaşın patlak verdiği o dönemde, 14 Ekim 1914 günü, Bandırma’dan aldığı harp malzemesi ve cephaneyi Kafkas Cephesi’ne götürmek üzere Trabzon’a hareket eden Bezm-i Alem gemimiz Karadeniz’de seyir halindeyken bir Rus denizaltısıyla karşılaştı. Sviatoj Jevstafi adlı bu denizaltı, Ereğli açıklarında karşısına çıkan koca geminin Türk gemisi olduğunu anlayınca hemen ateş ederek onu ciddi bir şekilde yaraladı, sonra da Karadeniz’in karanlık sularına gönderdi.
Denizaltıda yine de merhametli kimseler varmış ki, bunlar denize dökülenlerin toplayabildiklerini denizaltıya alarak. Hayatlarını kurtardılar. Bu şanlı insanlar arasında genç Mehmet İhya Kaptan da vardı.
Genç dördüncü kaptanımız için tam altı yıl sürecek esaret hayatı böylece başlamış oldu. Bir süre gönderildiği bir esir kampında kaldı. Çok eziyet çekti. En çok ailesinden ayrılmış olması onu perişan ediyordu. İstanbul’daki yakınları, onun batan gemiyle birlikte öldüğünü sanıyor olmalıydılar.
Esaretinin üçüncü yılında, 1917 Ekim’inde Rus İhtilali patlak verince koca Rusya yıllarca sürecek buhranlı bir dönemin derinliklerine sürüklendi. Anarşi tüm ülkeye yayılmıştı. Önce Bolşevikler, sonra da komünistler ülkenin yönetimini ellerine geçirmişlerdi ve bir çıkış yolu arıyorlarsa da kurdukları düzen insanlara en doğal hakları olan huzur ve güveni sağlayamıyorlardı.
İşte bu çalkantılı ve umutsuz, karanlık dönemde genç Mehmet İhya Kaptan nasıl yaptıysa yaptı, bir kolayım bularak kaçmayı başardı. Türk sınırına kadar gelip vatana kavuşması hiç de kolay olmayacaktı. Bu durumda, daha uzun, bin bir macera ile dolu ve sonu karanlık bir başka yolu denemek zorunda kaldı. Sahte kimlikle bindiği Trans-Sibirya treniyle uçsuz bucaksız Sibirya’yı batıdan doğuya doğru kat ederek haftalar sonra Vladivostok Jimanma varmayı başardı.
Vladivostok, Sibirya’nın en doğusundaki liman şehri… Güneş, Rusya toprakları üzerine buradan doğmakta… Mehmet İhya Kaptan bu şehirde bir süre kaldı. Sonra yine nasıl becerdiyse kendine bir Arnavut pasaportu çıkartarak limandaki demirli gemilerden birine tayfa yazıldı. Yıl, 1920… Genç Mehmet İhya 25 yaşında… Bir an önce vatana dönmek, ailesine kavuşmak ve bıraktığı işine dönmek arzusuyla yanmaktaydı…
Bindiği gemi günü gelince Vladivostok’tan hareket etti. Güneye doğru dümen kırarak koca Çin’i dolaştı, güney sularına indi, Hindistan’ın güneyinden dolaşarak Kızıl Deniz yoluyla Süveyş Kanalı’ndan geçti ve sonunda İtalya sularına vardı. Genç Mehmet İhya Kaptan, İtalya’da karaya çıkınca doğruca Viyana’ya gitti. Ve nihayet İstanbul’a, baba evine oradan bir posta kartı atmayı başardı.
Birkaç gün sonra, trene binerek İstanbul’ a vardığı zaman baba ocağından ayrılalı altı yıla yakın bir zaman geçmişti. Vatana dönmüş olmanın tatlı heyecanı içindeydi. Doğruca evine gitti. Kapıyı çaldığı zaman neredeyse kalbi duracaktı! Kapı açıldı. Ailesi, oğullarını karşılarında gördükleri zaman önce gözlerine inanamadı! Ayılanlar, bayılanlar oldu. Sonra bütün evi gerçek bir mutluluk dalgası sardı.
Mehmet İhya, altı yıl süren esaretten sağ salim evine dönmeyi başarmıştı. Ama işsizdi, artık çalışmak zorundaydı. Doğru’ca Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’ne başvurarak yurda döndüğünü bildirdi ve kendisine iş vermelerini istedi.
Bir maceradan ötekine savrulduğu esaret yılları sırasında Osmanlı Devleti tarihe karışmış, yerine Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Tüm Türkiye geleceğe güvenle bakıyordu. Ne var ki ülke yokluk içindeydi, zor durumdaydı.
Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi de savaş yıllarının yarattığı dar boğazlardan geçmiş, elindeki birkaç eski gemiyle varlığını sürdürmeye çalışıyordu. Bu nedenle kendisine ancak Köprü İhtiyat mülazım kaptanlığına verebildiler. Yani Şehir Hatları’nın yedek kaptanlığını… Bir Süre sonra Şehir Hatları’nın küçük Haydarpaşa, sonra da Bağdat vapuruna geçirdiler.
1927′ de Gelibolu’ya, hemen arkasından da meşhur Gülcemal gemisine… Genç Mehmet İhya artık koskoca bir geminin İkinci kaptanıdır. Sorumluluklarıyla birlikte, yetkileri de arttırılmıştır. İdare’nin artık çok güvendiği, parlak bir gelecek gördükleri bir elemanıdır.
1930’da Hollanda yapısı Ege gemisinin ikinci kaptanlığına getirilen Mehmet İhya Kaptan, 1933’te önce Gülnihal’in süvariliğine, üç yıl sonrada 1933’te Gülcemal’in süvariliğine terfi ettirilir. Son süvariliğini Aksu gemisinde yapan Mehmet İhya Kaptan, 1938 yılında Fabrika – Havuzlar Müdürlüğü’nde hizmetlerine bu sefer de, karada tersanelerde devam eder. 1940’ta Güverte Enspektör1üğü, derken 1944’te de İstanbul Liman İşletmesi’nin müdürlüğüne getirilir. 1952’de de emekli olur. 57 yaşındadır. Yıllarını hep gemilerde, denizlerde geçirdiği için çok yıpranmıştır. Hayatının son yıllarım dinlenerek geçirmeyi fazlasıyla hak etmiştir.
Seferden döndüğü zaman evinde ailesini çocuklarım etrafına toplar, başından geçenleri onlara anlatmaktan büyük bir zevk alırmış. Yakalandıkları şiddetli fırtınaları anlattığı zaman da, “Of of, dalgaların şiddetinden geminin ismi bile silindi, gitti!” dermiş.
Evet… Deniz Yolları’nın meşhur bir İhya Kaptanı vardı. Gençliği Rusya’da esarette geçmişti. Orta yaşlılığı da gemilerde bata çıka azgın denizlerde… Başka yerde olsa böylesine renkli ve hareketli geçen yaşamın romanını yazarlar, Bizde ise yazık ki yakınlarından başka kimsenin anımsamadığı bir deniz adamıdır. İhya Kaptan, bu vurdumduymazlığımız için affet bizleri sen; Mehmet İhya Kaptan’ı 1965’te son yolculuğuna uğurladık. 70 yaşında idi. Nur içinde yat sen İhya Kaptan…
Mehmet İhya Kaptan’ın Biyografisi
Doğumu | 1885 |
Ticaret-i Bahriye ve Çarkçı Mekteb-i Alisi mezun. | 1914 |
Seyhun Gemisinde Mülazım Kaptan | 1914 |
Bezm-i Alem Gemisinde Mülazım Kaptan | 1914 |
Esir Düşmesi | 1914 |
Yurda Dönmesi | 1920 |
Köprü İhtiyat Mülazım Kaptanı | 1920 |
Haydarpaşa Gemisi Süvarisi | 1922 |
Bağdat Vapuru Süvarisi | 1925 |
Gelibolu Gemisi Süvarisi | 1927 |
Gülcemal Gemisi 2. Kaptanı | 1927 |
Ege Gemisi 2. Kaptanı | 1930 |
Gülnihal Gemisi Süvarisi | 1933 |
Gülcemal Gemisi Süvarisi | 1936 |
Aksu Gemisi Süvarisi | 1936 |
Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğünde Enspektör | 1938 |
Denizyollarında İhtiyat Kaptanı | 1939 |
Güverte Enspektörü | 1940 |
İstanbul Liman İşletmesi Müdürü | 1944 |
Emeklilik | 1952 |
Vefatı | 1965 |