S/S Ankara
Sivil denizcilik tarihimizden birbirinden farklı beş adet “Ankara” adlı gemi gelmiş geçmiş… İlk “Ankara” adlı gemimiz balta burunlu klasik görünümünde bir şilep. 1874 yılında İskoçya, Glasgow’da Clyde nehrinin kıyısındaki ünlü John Elder & Co Tezgahlananda “Meurthe” adı ile çelik gövdeli stimli yük gemisi olarak inşa edilmiştir. Uzunluğu 70 metre, genişliği 8,5 metre, draftı 3,4 metredir. İnşa edildiği tersanede imal edilmiş Compound (stimli) 2 silindirli bir buhar makinesi vardı. 1,070 groston, 688 net tondur. Gemi, merkezi Marsilya’da bulunan Armenien-Marocaine adlı denizcilik kumpanyası tarafından 47 yıl boyunca aralıksız çalıştırılmış, sonra, 1921’de Cemal Bey ile J. Hrisofos adlı bir Yunanlının ortaklaşa sahip oldukları, merkezi Beyrut’ta bulunan bir şirkete satılmıştır. Adı da değiştirilerek Cezayir anlamına gelen “Algene” olarak değiştirilmiştir. İki yıl sonra ise Cemal Bey, ortağının hisselerini satın alarak geminin bütününe sahip olmuştur. Olunca da adını “Ankara” olarak değiştirmiş, kamaralarının az olması nedeniyle yolcu taşımacılığından daha çok yük taşımacılığında kullanılmış, genellikle İstanbul-İzmir arasında un taşımıştır. 10 Kasım 1924 tarihinde Bozcaada yakınlarındaki Karanlık Burnu karşısında büyük bir kaya parçası olan Taşada’ya bindirmesi neticesinde karaya oturmuş, kayalara bindirmesi sırasında büyük bir yara aldığı için kurtarılamamış, yarasının kapatılması da çok masraflı olacağı için enkazı kayaların üstünde, olduğu gibi terk edilmiş ve parçalanmıştır.
Ankara Römorkörü
İkinci “Ankara” 1906 yılında Norveç’te Akers Mek. Vaerk Stad tezgahlarında “Bufera” adıyla römorkör olarak inşa edilmiştir. Teknesi saç olup; boyu 29 metre, genişliği 5,50 metre draftı ise 2,80 metredir. Bir adet İskoç kazanı olup bir adet tripıl ana makinesi bulunmaktadır. Hızı 9 mildir. İstanbul Liman Şirketi tarafından 1926 yılında 13,760 TL karşılığında satın alınmıştır. Önce “Angora” adı verilmiş, sonra bu ad millileşme akımı sırasında “Ankara” olarak değiştirilmiştir. Bu güzel römorkör gün olmuş, arkasına bağladıkları kocaman kapkara mavnaları sürükleyip götürmüş, gün olmuş su dubalarını çekerek limanlardaki gemilere su taşımış, sakalık yapmıştır. Ama hiç durmamış, hep çalışmış, hep çalıştırılmıştır. Ta ki 1960’lı yılların ortalarına kadar. Römorkör, önce filodan çıkarılmış sonra sökülmek üzere satılmıştır.
S/S (Ankara) Çorum
Üçüncü “Ankara” gemisi ise, döneminin en rahat, en konforlu yolcu gemilerinden biridir. “Ankara” yolcu gemisi, 1906’da Hollanda’da Vlissingen. De Schelde tersanesinde yolcu ve yük gemisi olarak inşa edilmiştir. 4.765 gros tonluk olup, 120 metre uzunluğunda, 14 metre genişliğindeydi. 2.000 beygir gücünde buhar makinesi vardı. En sert havalarda bile 12 millik bir hıza erişebiliyordu. Önceleri “Rizdjani” adıyla merkezi Rotterdam’da olan bir denizcilik kumpanyasının filosunda yer aldı. 1926 yılında Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi filosunu büyük ve rahat yolcu gemileriyle takviye etmek amacıyla satın alınmıştır. Sivil denizciliğimize büyük hizmette bulunan “Ankara” adı önce “Angora” konmuşken, 1929’da “Ankara” olarak değiştirilmiştir. Karadeniz, Ege, Akdeniz’deki iskelelere düzenli posta seferleri yapmıştır. Benzeri “Ege” ile birlikte 1930’dan itibaren İstanbul-İzmir-İskenderiye hattında beş yıl boyunca çalışarak ay-yı1dızlı bayrağımızı Mısır sularında da şerefle dalgalandırmıştır. Ama her gemi gibi Ankara da giderek yaşlanmış, artık sık sık uzun süren bakımlara ihtiyaç gösterir olmuş, varlığını ancak daha esaslı, daha büyük onarımlarla sürdürmeye başlamıştır. Araya İkinci Dünya Savaşı girdiği için İşletme’ye yeni gemi satın alınamamış, ama savaş sona erip de dış dünyaya kapalı kalan kapılar aralanınca İşletme, filosunu yeni gemilerle gençleştirmeyi başarmıştır.
Amerika’dan satın alınan yedi geminin arasında bir tanesi vardı ki, ötekilere hiç benzemiyordu. Çünkü ötekiler gibi hem yolcu hem de yük taşımak için değil, özellikle turist taşımak üzere inşa edilmişti ve yüzer bir otelden farksızdı. Bu çok güzel ve biçimli gemiye “Ankara” adını uygun gördüler. Eldeki yaşlı ve yorgun “Ankara” 1949’da “Çorum” adını aldı. 1949 yılının 9 Temmuz günü Karadeniz postasına çıkmak üzere Tophane rıhtımında bağlı iken, ambar ve makine dairesinde çıkan yangın kısa zamanda bütün gemiye yayılıverdi. Önce gemiciler, sonra yetişen Beyoğlu itfaiyesi yangını bir türlü kontrol altına alamadı. Yolcuların denkleri, sepetleri, hurçları, bavulları öylesine üst üste yığılmıştı ki, yolcuların tahliyesi de zamanında gerçekleştirilemedi. Sonuç: 62 can kaybı oldu, 22 kişi de feci şekilde yanarak yaralandı. Tersaneye alındı büyük bir bakım ve onarımdan geçtikten sonra sefere konduysa da bir daha eski haline asla kavuşamadı. 1956 yılının Ekim ayı içinde önce filodan çıkarıldı, 1959 yılında sökülmek üzere satıldı.
S/S Ankara
Dördüncü Ankara Şefik Kaptan’ın Güzel “Ankara”sıdır. S/S Ankara 1927’de, Amerika Birleşik Devletlerinin Newport News tezgahlarında stimli kruvaziyer gemi olarak inşa edilmiştir. 6.179 groston, 3.461 net tonluktur. 124,7 metre uzunluğunda, 18,9 metre genişliğinde, draftı 9,3 metre 8.500 beygir gücünde iki adet buhar türbinlü ana makinesi vardı. Çift uskurlu olup 19 mile yakın sürat yapabiliyordu. Önce bir Kızılderili kabilesinin adı olan “Iraquis” adıyla Antiller’deki irili ufaklı adalar arasında turistik seferler yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı patlak verip de turistik seferlerin sonu gelince Donanma’nın hastane gemilerinden biri haline getirilmiştir. Kanlı savaşların sürüp gittiği Pasifik sularında bulunmuştur. Binlerce yaralı, iki yanında kocaman birer kırmızı Haç boyanmış bu hastane gemisinde ameliyat edilmiştir, bir o kadarı da bu gemiyle San Francisco’ya taşınmıştır. 25 binden fazla Amerikan askeri, hayatta kalmalarını hep bu gemiye borçludur! Ama 1948’de adı “Solace” olarak değiştirilerek satışa çıkarılmıştır. 1949 yılında Deniz Yolları’nın aldığı bu zarif gemiye, “Ankara” adı verilmiştir. “Ankara”, bizde yapılan bir tadilatla, 25 adet lüks mevki, 89 adet birinci mevki, 40 adet ikinci mevki, 5 adet de turistik kamarası olan rahat ve güzel bir yolcu gemisi haline getirilmiştir. Toplam 259 kamarası yapılmıştır. Geminin yolculara ayrılan kısmı, tüm hacminin % 80’ine yaklaşıyordu ki, bu oran başka gemilerimizde yük de taşıdıkları için bu rakamın hayli altındaydı. Geniş bir sigara salonu, güzel bir barı, ferah yemek salonu, rahat kamaralarıyla beğenilen bir gemiydi.
1978 yılında filodan çıkarılmıştır. 1981 yılında sökülmek üzere satılmış, İzmir Aliağa söküm tesislerinde sökülmüştür.
M/F Ankara
1970’li yılların sonlarında Polonya Devletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletine 65 milyon dolar borcu vardır. O zamanlar bir Demirperde ülkesi olan Polonya Devletinin bu borcu, o gün içinde bulunduğu şartlar içerisinde, ödemesinin de imkanı yoktur. Polonya Devleti bu borcu mal karşılığı olarak ödemek ister. Bu borca karşılık 3 adet feribot ile Camialtı ve Gölcük tersanelerde inşa edilmekte olan Deniz Nakliyat T.A.Ş gemilerinde kullanılmak üzere Sulzer marka motor teklif edilir. Teklif edilen feribotlardan bir tanesi kızaktan inmiş, donanım işlerinin sonlarına gelmiş, bir başka değişle hazır gibi; ikinci feribot ise birincisinin teslimini müteakip takip eden yıllar içerisinde, üçüncüsü ise tüm malzemeleri Polonya Hükümeti tarafından karşılanmak üzere Türkiye’de inşa edilecektir. Bu teklif zamanın hükümetince değerlendirilir, bu arada Deniz Yolları İşletmesi filosunda bulunan gemiler birer birer kadro dışı bırakılmıştır. Bunlar arasında Ansaldo Tersanesinde 1950 yılında inşa ettirdiğimiz S/S Samsun ve S/S İskenderun ile Marshall yardımı çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri’nden 1948 yılında satın aldığımız S/S Ankara gemisi de vardır. Deniz Yolları İşletmesi’nin de mevcut hatlarda seferlerini devam ettirebilmek için gemilere ihtiyacı bulunmaktadır. Alınacak bu feribotlar Deniz Yolları İşletmesine derin bir nefes aldıracaktır. Birinci feribota Ankara adı verilir. Deniz Tarihçisi Yazar Eser Tutel “İstanbul’un Unutulmayan Gemileri” adlı kitabında M/F Ankara’nın İstanbul’a gelişini şöyle anlatır. “1983 yılında bir sabah, vapurla Bebek’ten Eminönü’ne inerken denizdeki büyüklü küçüklü vapurlarının düdüklerinin hep birden çalmaya başlaması ile irkilip etrafıma bakındım. Bayraklarla donanmış bembeyaz bir geminin Sarayburnu’nun önünden doğru dönerek limana girmekte olduğunu görmeyeyim mi? Baktım yanında boydan boya kocaman lacivert harflerle TURKISH MARİTİME LİNES diye yazıyor, kıçında da bayrağımız dalgalanıyor. Burnundaki ismini sökmeye çalışıyorum evet “ANKARA” Yazıyordu. O nazlı nazlı süzülerek limana girerken içimden yeni “Ankara”mızın uzun ömürlü olmasını temenni ettim.”
M/F Ankara Polonya’dan İstanbul’a gelirken Süvari olarak Kaptan Lemi Turhan, Başmühendis olarak ta Yüksel Kocabaş bulunmakta idi. Gemide bulunan zabitanlardan Merhum Behram Çakır ve Mukadder Sevinçhan, mühendis Yusuf Çakır bulunuyordu. Gemide Kamara Memuru olarak Nevzat Gülten, Kamarot olarak ta Sadet Aydoğan, Süleyman Kepoğlu bulunuyordu. İsmini sayamadığım diğer zabitan ve görevliler izinde için özür dilerim.
M/F Ankara İstanbul’a gelip seferlere başladığı zaman kendinden önceki S/S Ankara gibi popüler olmuştu. Sefer yaptığı İzmir’e dolu gidip dolu geliyordu. Bir dönem günümüzün de popüler bir şarkıcısı olan Ajda Pekkan’da yolcuları eğlendirmek amacıyla program yapmıştı. Bu seferlere iştirak edebilmek amacıyla İstanbullular adeta yarışa girmişti. M/F Ankara yaz aylarında İzmir’den Venedik’e, kış aylarında ise İstanbul-İzmir, İstanbul-Samsun ve Trabzon hatlarında çalışmıştı.
1990’lı yılların başlarında Yugoslavya’nın dağılma sürecinde meydana gelen savaşlar nedeniyle Avrupa’da çatışan yurttaşlarımızın özellikle yaz aylarında Türkiye’ye dönüşlerinde M/F Samsun, M/F İskenderun ve bunlara ara sıra eşlik eden M/F Truva ile birlikte yurttaşlarımızın ülkemize gelmeleri ve dönmelerinde önemli rol oynamıştır. Gerek Venedik’ten gerekse Birindisi’den feribotlara binen yurttaşlarımız feribotlara ayak basar basmaz feribotta görevli; kaptanından yağcısına, yağcısından kamarotuna kadar görevli Deniz Yolları İşletmesi’nin personelinin güler yüzlü davranışı ve sıcak ilgisi karşısında ülkelerine gelmelerinin mutluluklarını tatillerinin bitiminde çalıştıkları ülkelere dönerken de ülkelerinden ayrılmanın hüznünü yaşamışlardı. Balkanlarda savaşların sona ermesi, karayollarının açılması, bunun yanında ülkemizde olduğu gibi dünyada da uçakla yolculuğun çok ekonomik olması feribotlara olan ilgiyi azaltmaya başlamıştı. Zaten özelleştirme kapsamında olan Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin Deniz Yolları İşletmesi filosundaki gemilerden bazıları satılarak hurdaya gitmiş, bir kaçı İDO ve GESTAŞ adlı kuruluşlara verilmiştir. M/F İskenderun Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na, TDİ Karadeniz yabancı bir firmaya, M/F Ankara ve M/F Samsun ise Deniz Ticaret Odası ve TÜRSAB adlı kuruluşun ortak olduğu Deniz Cruise & Ferry Lines firmasına satılmıştır.
Beşincisi, başka değişle en son “Ankara”. Limandaki bütün gemiler ilk kez İstanbul Limanına girmekte olan bu beyaz feribotu düdüklerini öttürerek karşılamışlardı. Limana giren yeni gemi Polonya’da inşa edilmişti. Alışılmışın dışındaki görünüşüyle öteki yolcu gemilerimize hiç mi hiç benzemiyordu “Ankara”… Bu nedenle de başlangıçta az yadırganmadı değil hani… Ama yepyeniydi… İnsan gözü, önce yadırgadığı hangi şeye zamanla alışmıyordu ki… Üstelik kamaraları da, yemek ve dinlenme salonları da çok rahat ve de çok ferahtı. Pulman koltukların sıralandığı iki ayrı salonu daha vardı. Garajı 214 otomobil alıyordu.”Ankara”nın, 10.552 grostonluk teknesi 128 metre uzunluğundaydı. Genişliği 19,4 metreydi. Polonya, Sulzer yapımı, her biri 4.200 beygir gücünde dört adet dizel motoru vardı. Çift pervaneliydi. Saatte rahatça 20 deniz milinin üstünde bir hıza erişebiliyordu. Daha ilk geldiği gün Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin göz bebeği oldu. Yolcular, bu yeni feribotu, öteki yolcu gemilerine tercih etmeye başlamıştı. Aradan iki yıl kadar geçmişti ki, yine Polonya’dan ” Ankara” feribotunun bir de eşi geldi. Adı “Samsun” idi bu seferki geminin… Şu farkla ki 10.583 grostonluk olup, eşi “Ankara”dan azıcık büyüktü. O da ferah, rahat ve de hızlı bir feribottu.
Bu iki gemi, yazları İzmir – Venedik; Antalya – Venedik hatlarında seferler yaparak yıllarca dış hat yolcularını taşıdılar. Kışları da birinin bakımı yapılırken öteki İstanbul – İzmir hattında çalıştırılıyordu.
Bu arada, Camialtı Tersanesi’nde bu iki feribotun bir eşinin daha inşasına geçilmişti. Yapım çalışmaları uzun süren ve “İskenderun” adı verilen bu feribotun hizmete girebilmesi ancak 1991 yılında mümkün olabildi. On yıl kadar iç ve dış hatlarda çalışan bu üçüncü feribot, 2001 yılı Ağustos’unda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredildi.
“Ankara” ile “Samsun” yıllarca tarifeli seferlerin dışında, özel kruvaziyer seferlerinde de kullanıldı. Ama son iki yıl içinde, ikisi de, yılın büyük bir bölümünü Sarayburnu’nda bağlı olarak geçiriyorlar. Bırakın ancak yaz aylarında yapılan Karadeniz sürat pastasını, İstanbul – İzmir hattı da iptal edildiği için bu iki kardeş gemi ancak yaz aylarında Çeşme – Ancona arasında sefer yapmaktadırlar.
Ama özelleştirme kapsamına alınan bu son gemilerimiz birkaç kez satışa çıkarıldılarsa da alıcı bulamadılar. Son olarak “Ankara” için 2.5 milyon dolar (3.7 milyon ¨), “Samsun” için de 3.35 milyon dolar (5 milyon ¨) istendi: ‘TDİ Karadeniz” için de 4.2 milyon dolar (6.3 milyon ¨) isteniyor.
Bu gün Karadeniz, Ege ve Akdeniz’e sefer yapan gemilerimiz yok. Keşke denizciliğimize layık olduğu önem verilse de, yolcu gemilerimizle yaz – kış limanlarımız arasında binlerce, on binlerce yolcuyu taşıyabilsek… Kruvaziyer seferler yaparak yabancı firmalarla rekabet edebilsek… Gerçekten, Akdeniz de, Karadeniz de, ay-yıldızlı bayrağımıza hasret!
Ne diyelim, yeniden, “Ankara”larımız hiç eksik olmasın.