Cumhuriyet’in ilân edildiği 1923 yılında Limanlardaki küçük hizmet tekneleri, istimbotlar, çatanalar dâhil, tüm şehir hattı vapurları, irili ufaklı yolcu ve yük gemileri, olmak üzere 271 adetti. Tonaj olarak toplam 48.000 gros tondu. Bu 271 geminin 32 adeti Türkiye Seyr-i İdaresi’ne 27 adeti Şirket-i Hayriye’ye 16 adeti ise Haliç Şirketine aitti. Tonajında yarısından fazlası bu şirketlere aitti.
1924 yılında Marmara, Kocaeli, Miralay Nazım Bey, Çanakkale, Anafarta, Mersin, Antalya, Büyükada gemileri satın alındı. 1926 yılında ise Karadeniz,,Ankara,Ege, İnebolu,,İzmir, Bandırma(Ülgen)Konya Sinop gemileri satın alınırken Fransa’da Marsilya’da Heybeliada ve Kalamış vapurları inşa ettirildi.1927 yılında Romorkör, motor, ve mavnalar hariç olmak üzere 44 yolcu gemisi bulunmaktaydı. Satın alınan bu gemilerle 63230 tonaja yükselmişti.
Bu gemilerden 9’u birinci sınıf, 11 ikinci sınıf 7’si üçüncü sınıf olup uzak sahillere sefer yapan gemilerdi. Geriye kalan 17 gemi ise İstanbul Şehir Hatları’nda yolcu taşınmasına ayrılmıştır. 1933 yılında Şirket-i Hayriye’den Göztepe ve Erenköy vapurları satın alınmıştır.1936 yılında Sadıkzade, Tarı, Aksu, Güneysu, Dumlupınar, Sakarya, Saadet, Tayyar, Seyyar, İnönü, (Tunç) Bartın, Kemal, Millet, Vatan, Erzurum, Bursa, Uğur, Saka ve Bülent adlı gemiler satın alındı. 1936 yılında kullanılmış gemi alımı yerine yeni gemi inşa ettirildi. Etrüsk, Kadeş, Tırhan, Marakaz, Sus, Trak Suvat, Ülev, Efes ve Sur gemileri Almanya’da inşa ettirildi. Aynı dönem de Bakır,Demir, Krom ve Suvak gemileri satın alındı..
II. Dünya Savaşının başlaması ile İskenderun Limanına sığınan Fransızlara ait Başarı,Beykoz,Akar ve Bozcaada isimleri verilen gemileri filoya katıldı.Sicilya çıkartması sırasında kullanılan daha sonra kullanılma alanı bulunmayan İngiltere’ye ait Derince,Mudanya,Çardak ve Silivri isimleri verilen gemileri Araba vapuru şekline getirilerek kullanılmaya başlandı. Varlık Vergisi ile Berzilay ve Benjeman Kumpanyasına ait Sebat, İkbal, Şule, Necat ve Doğan gemileri devlet filosuna katıldı. İkinci Dünya Savaşı nihayet sona ermişti. Altı yıla yakın süren bu kor¬kunç boğazlaşmanın dışında kalmayı başarmıştık, ama denizciliğimiz de içler acısı hale düşmüştü. Eldeki eski gemilerle yolcu ve yük taşımacılığı yapmak günden güne biraz daha zorlaşıyordu. Filodaki gemilerin büyük bir çoğunluğu çoktan tabii ömürlerini ta¬mamlamışlardı, birçoğunun elden çıkartılma vakti gelmişti de geçmişti bile… Aralarından birkaçı da ancak zoraki bakım ve tamirlerle sefere çıkartılabiliyordu. Araya giren savaş yılları, yeni gemilerin alınmasına bir türlü imkân vermemişti.Vapurların çoğu yoldan düşmüştü. Örneğin, İstanbul-Mudanya hattında çalışan Sus sık sık kazan boruları patladığı için saatlerce yollarda kalıyordu. Adalar’a çalışan bazı şehir hatları vapurları bozularak iki saatlik yolu ancak dört saatte alabiliyordu. Sefer sırasında yolda kalan gemi haberlerinin gazetelerde “Çapalama kaptan ben gidemem!” başlıklarıyla verilmesi artık âdet haline gelmişti. İdare, yeni gemiler satın alabilmek için bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor; yeni gemilere, yeni vapurlara duyulan ihtiyaç her geçen gün biraz daha artıyordu.
Türkiye Cumhuriyeti kendi imkanları ile Denizyolları İşletmesi için Yurtdışına özellikle Akdeniz Limanları arasında çalışacak iki gemiyi İtalya Cenova’da bulunan Ansaldo Tersanesinde inşa ettirmişti. Bu gemilere Samsun ve İskenderun isimleri verildi. yurt içinde çalıştırılmak üzere de Bandırma ve Uludağ isimleri verilen iki gemiyi de İtalya Napoli’de bulunan Cant.Nav.Nevalmeccanica tezgahlarında inşa ettirir. Şehirhatları İşletmemsi içinde Hollanda Amsdardam’da bulunan Vercchure&Co.’s Scheeps tezgâhlarında Yalova, Anadoluhisarı, Rumelihisarı, Haydarpaşa ve Büyükada adı verilen beş adet gemi inşa ettirdi. Bu gemiler II. Dünya Savaşı’ndan sonra gerek yurt içi gerekse yurt dışı yolcu taşımacılığı için yeterli gelmemişti. İthal ve İhraç ettiği malları taşıyacak gemiler o kadar azdı ki bunların yarısı da ekonomik ömürlerini doldurmuşlardı Devlet yeni gemiler almak için çabalarken hızla kaynak aramaya başlamış imdadına Marshall Planı yetişmişti.
Marshall Planı II. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. Türkiye Marshall Planı çerçevesinde 1948 – 1952 yılları arasında 352 milyon dolar yardım almıştır. Alınan bu yardımdan 1951 yılında İzmir Enternasyonal Fuarındaki Ulaştırma Bakanlığı Pavyonunda çekilmiş bir resimde de görüldüğü üzere bu gün adı Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş olan Devlet Denizyolları ve Limanları Umum Müdürlüğü’ne 1948 yılında 3.,441,810 dolar 1950 yılında 19,539,000 dolar 1951 yılında ise 10,713,16, dolar olmak üzere 33,693,970 dolar ayrılmıştır. Ayrılan bu 33.693.970 dolar ile neler yapılmış neler alınmıştır. Marshall Planı çerçevesinde ayrılan bu fondan ilk olarak ithalat ve ihracatımızda kullanılmak üzere Ardahan, Aydın, Çoruh, Hopa, Kars, Kastamonu, Malatya Manisa, Rize ve Yozgat adı verilen 10 adet kuru yük gemisi satın alınmıştır
Bu gemiler 1944 ve 1945 yıllarında ABD muhtelif tersanelerinde inşa edilmişlerdir, Kars, Kastamonu, Malatya ve, Rize gemileri bilahare cevher gemisine dönüştürülerek yıllarca Ereğli Demir Çelik Fabrikalarının ihtiyacı olan kömürleri Zonguldak’tan Ereğli’ye taşımıştır.Satın alınan Kocaeli ve Sivas tankerleri Türkiye’nin ihtiyaca olan petrolü taşımışlardır..Kocaeli Tankeri 1943 yılında Sivas ise 1945 yılında inşa edilmiştir. Alınan bu 10 gemi ile iki tanker 1955 yılında kurulan Deniz Nakliyatı T.A.Ş nüvesini teşkil etmiştir. Uzun yıllar ülkenin ihtiyacı olan mallar dış ülkelerden yurda getirirken ürettiği malları çeşitli limanlardan götürmüştür. Ve Türkiye’nin kalkınmasında önemli rol oynamışlardır. Denizyolları İşletmesi için alınan Ankara, Tarsus, Adana, İstanbul, Giresun, Ordu, Trabzon adlı yolcu gemileri Kaptanlarının ve diğer gemi personelinin liyakati ve dirayeti, yemeklerinin nefaseti, hizmetin mükemmelliği ile Akdeniz’i adeta bir Türk gölüne çevirmişlerdi
Ankara 1927 yılında, Tarsus 1931 yılında Adana-İstanbul 1932 yılında Ordu-Giresun-Trabzon ise 1937 yılında inşa edilmişlerdir. Ayrıca Denizyolları İşletmesi içinde Hollanda’da 1952 yılında Ayvalık ve Gemlik vapurları inşa ettirilmiştir. Satın alınan ve inşa ettirilin bu gemiler uzun yıllar bu ülkeye hizmet etmişlerdir. Avrupa’daki bütün limanlar ile ülkemizdeki bütün limanlara seferler yaparak yolcu taşımıştır. Zamanı geldiği de de denizlerden ayrılarak yeni gemilerin yapılması amacıyla sökülerek dökümhanelerde gemi sacı olarak yeniden hayat bulmuşlardır. Şehirhatları İşletmesi için1952 yılında Beylerbeyi, İstinye, Yeniköy, Beşiktaş ve Emirgan adlı gemiler Hollanda’da Kasımpaşa, Kızkulesi, Karaköy ve Kuruçeşme araba vapurları Fransa’da Fenerbahçe ve Dolmabahçe İskoçya’da Paşabahçe ise İtalya’da inşa edilmiştir.. Bu gemiler uzun yıllar İstanbulluları Asya’dan Avrupa’ya Avrupa’dan Asya’ya yıllarca taşımışlardır. Kuleli denilen Araba Vapurları İstanbul’da Üsküdar-Kabalaş, Sirkeci – Kadıköy ve Sirkeci -Harem ve Kartal – Yalova arasında uzun yıllar çalışmışlardır. Beylerbeyi, İstinye, Yeniköy İstanbul’da genellikle Boğaziçi’nde çalışmışlardır.
İstinye 2000 yılında İzmir Büyük Şehir Belediyesine verilmiş İhsan Alyanak adı verilmiş 2012 yılına kadar İzmirlilere hizmet etmiş İzmir Konak iskelesinde elim bir kaza sonucu yarı batmış çıkartılarak Aliağa’ya sökülmeye gönderilmiştir. Fenerbahçe ve Dolmabahçe bu ikiz kardeşler yıllarca Adalar Yalova hattında ekspres olarak çalıştılar önce Dolmabahçe 1993 yılında motor gövdesindeki ana çatlak nedeniyle kadro dışı bırakılarak sökülmek üzere satıldı. Fenerbahçe ise 2010 yılına kadar çalıştı. Kadro dışı bırakıldı. Kuğu gibi güzel olan bu gemi sökülmek yerine Koç Müzesine verildi. Buradaki bakım ve onarımları sayesinde le güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeden durmakta müzeye gelen ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Şehirhatları İşletmesinin gelmiş geçmiş en büyük ve en hızlı gemisi olan Paşabahçe 2012 yılında kadro dışı bırakıldı Savaş Gemisi normunda inşa edilmesi nedeniyle lodos fırtınasında hiçbir gemi iskeleden kalkamazken Paşabahçe Vapurunu ne lodos, ne sis nede tipi seferinden aksatmamıştır.. Bu nedenle İstanbulluların özellikle Adalar ve Yalova’da oturan halkın Paşabahçe Vapuruna ayrı bir sempatisi vardır. Şehirhatları İşletmesine yurt dışından alınan tüm gemiler römorkör eşliğinde gelirken bir tek Paşabahçe İnşa edildiği Toranto’dan kendi makinelerini çalıştırarak kendi imkânları ile gelmiştir. Gemi Beykoz Belediyesi’ne bila bedel karşılığında verilmiş Paşabahçe’de kendi için hazırlanan bir iskeleye yanaştırılarak bağlanmıştır. Gemiyi alan Belediye gemiyi nikah salonun, cep sinaması ve kafeterya yaparak halkın hizmetine sunacağını belirtmişse de bu güne kadar gemiye bir civi bile çakılmamış gemi adını aldığı semtte boynu bükük bir şekilde durmaktadır.
Marshall Planı çerçevesinde İstanbul Liman Başkanlığı için Hollanda’da yaptırılan 45,46,47.48,49,50 ve 51 no’lu cer motorları İstanbul Limanına gelen yoğunluk nedeniyle açıkta demirleyen gemilerden mavnalara indirilen yükleri çekerek İstanbul içinde deniz kıyısında bulunan antrepolara yıllarca taşımıştır. Bunlar 46 No’lu cer motoru halen çalışmaktadır.
Yine Marshall yardımı çerçevesinde Kıyı Emniyeti İşletmesi için Hollanda’da yaptırılan Can Kurtarma Salı uzun yıllar Kıyı Emniyeti İşletmesi envanterinde bulunmuş kadro dışı bırakıldığı 1995 yılında sergilenmek kaydıyla Koç Müzesine verilmiştir. ve halen orada sergilenmektedir.
1843 yılına Fevaid-i Osmaniye adı altında kurulan İdarey-i Aziziye, İdare-i Mahsusa, Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi, Türkiyi Seyr-i Sefein İdaresi. Denizyolları, Akay. Fabrika ve Huvuzlar, Denizbank Devlet Denizyolları, Devlet Denizyolları ve Limanları, Denizcilik Bankası T.A.O Türkiye Denizcilik Kurumu, Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş adı altında günümüze kadar gelen bu kuruluş geçmişti günümüze kadar gerek yurt içi gerekse yurt dışın gemi çalıştırmıştır. Yazımın içinde de bahsettiğim gibi Kaptanlarının ve diğer gemi personelinin liyakati ve dirayeti, yemeklerinin nefaseti, hizmetin mükemmelliği ile Akdeniz’i adeta bir Türk gölüne çevirmişlerdi.
Özelleştirme nedeniyle bu kurum küçültüldü gemileri satıldı. Bu benim ve benim gibi denize sarı bacaya ve çift çıpaya gönül verenler için çok üzücü bir durumdur. 1974-1975 ve 1978-1979 yılları arsında iki dönem Genel Müdürlük yapan rahmetli Dr Nezih H.Neyzi’nin anılarını yazdığı Pendik adlı kitabı okuduktan sonra bu sona adım adım gelindiğini öğrendim Pendik adılı kitabın 86 sayfasında şöyle diyordu Dr Nezih H.Neyzi “ Kararname çılanca tekrar Ankara’ya gidip Ferda Beyden bir talimatı olup olmadığını sordum. İlişkilerimiz her zaman gayet nazik, saygı ve sevgi dolu olmuştur. Kendileri hayırlı işler dilediler ve Başbakanla görüşmemi istediler. Başbakanlığa ilk defa Bülent’i ziyarete gidiyordum ve bu sefer arkadaş olarak değil de bir Başbakandan talimat almak üzere idi. Başbakanlık da gayet kalabalıktı. Her ne olursa olsun Bülent bana her zaman vakit ayırmıştır, ben de süreyi bir çay içecek kadar diye sınırlamıştım kendimce. Yoksa belli idi artık onunla eskiden olduğu gibi saatlerce görüşmeye imkan yoktu. Bana üç talimatı vardı: “Pendik Tersanesini bitir bitir, Bankayı üçe böl ve denizciliğimizi geliştir”. Bu talimatın verildikten 10 yıl sonra Denizcilik Bankası T.A.O ‘lığı Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Gemi Sanayi, Denizcilik Bankası T.A.Ş adı altında üçe bölündü. 173.sayfada ise şöyle diyordu Dr Nezih H.Neyzi “1978 yılı gürül gürül girdi. Bu sefer hazırlıklı idim ve denizciliğimizi geliştirmek için planlarım vardı. Yeni gemiler yapmak, yeni hatlar açmak ve iki feribot alıp Karadeniz’e kamyon ve yolcu taşımak gibi. Bir taraftan da parasızlık ve plancıların deniz projelerine karşı çıkmaları işleri köstekliyordu. Ankara’da Ecevit’e gittim ve plancılardan destek istedim. Beni Hikmet Çetin’e götürdü ve “Nezih’in bazı istekleri var”, deyip odasına döndü. Hikmet Çetin de Bilsay Kuruç’a devir etti. Plancıların tutumunu biliyordum. “Banka zarar ediyor, onun için yatırıma ve bilhassa yeni alınacak gemiye tahsis yok”, diyeceklerdi. Onun için kendi imkânlarımızla ilerlemeyi yeğledim.”Önce gemiler birer birer kodro dışı bırakılarak hurdaya gönderildi sonra çalışan hatlar gemi yokluğu nedeniyle kapatıldı. Elde kalen gemiler ise gözdemirlerinin hurda demir fiyatına satıldı. Ve sonunda 1843 yılında kurulan kurum gemilerin tamamının satılması ile 2005 yılında tarihin sayfalarında yerini aldı.
Bu gün kendi sularımızda çalıştıracağımız bir tane bile yolcu gemimiz yok yabancılar milyar dolar karşılığında üç bin kişilik beştin kişilik devasa yolcu gemileri yaparak dünya deniz turizmindeki milyar dolarlık pastadan pay alırken maalesef biz bir dolar bile alamıyoruz…
Doyurucu ve harika bilgilendirme yazı. Teşekkürler.