Gemiler âdete insanlarla bütünleşmişlerdir. İkinci Dünya savaşı sırasında Alman İşgali ile açlık çeken Yunanistan halkına Kızılay adına yiyecek içecek götüren S/S Kurtuluş Gemisi, altıncı seferini yaptığı 21 Şubat 1942 gecesi şiddetli bir kar ve tipi fırtınasını neticesinde Marmara Denizi’nde Hayırsız Ada kayalıklarına bindirmesi sonucunda kullanılmaz hale geldi. Olayın Yunanistan’da duyulması üzerine Yunan halkı mateme bürünmüştür.  S/S Kurtuluş Gemisi’nden sonra bu yardımlar S/S Tunç S/S Dumlupınar ve S/S Konya vapurları ile yapılmasına rağmen, erzak ve ilk yardım malzemesi taşıyan gemilerin ismi ne olursa olsun hangi geminin ufukta dumanı gözükse halk “Kurtuluş geldi” diyerek sahile yığılmıştır. S/S Kurtuluş, bir dostluğun simgesi olmuştur.

Alman işgalinden sonra Pire’de bir caddeye Kurtuluş ismi veriliyor, İstanbul’da Şişli Tatavla Semti’nde oturan Rumlar, S/S Kurtuluş’un hizmetinden o kadar etkilenmişlerdir ki geminin ismini ebedileştirmek için zamanın yöneticilerine müracaat ederek Tatavla olan semtlerinin adının Kurtuluş olarak değiştirilmesini talep ederler. Bu talep yetkililerce kabul edilir ve semt günümüzde halan Kurtuluş adı ile bilinir.

Karadeniz’de yaşayan insanlar için her geminin bir hikâyesi vardır. Marmara. Ege ve Akdeniz’de yaşayan insanlar için de farklı bir durum yoktur. Herkesin bir anısı vardır gemilerde acı veya tatlı. Yıllar önce söküldükleri halde hale insanların gönlünde yaşayan gemiler vardır. S/S Ankara, S/S Tarsus, S/S Cumhuriyet, S/S Aksu, S/S Güneysu, S/S Tarı hâlâ gönüllerde yaşayan gemilerdir. Mübadele neticesinde Yunanistan’dan Türkiye’ye gelenler için de durum farklı değildir. S/S Gülcemal, S/S Akdeniz, S/S Ümit ve diğerleri bugün bile gönüllerde yaşıyor. Bu gemileri teker teker yazmaya kalksak derginin bütün sayfalarını kullanmamız gerekir. Öyle gemiler vardır ki geride hiçbir iz bırakmadan giderler; işte T/N Bandırma – T/N Uludağ böyle gemilerdir.

Türkiye, yaklaşan İkinci Dünya Savaşı’nın ayak seslerini duyar duymaz eskiyen filosunu yenilemek amacıyla Almanya’ya 10 adet muhtelif hatlarda çalıştırma üzere gemi siparişinde bulunur. Bunlardan altı gemi 1938 yılının muhtelif aylarında Türkiye’ye gelir. Bu gemiler Marmara hattı için sipariş edilen S/S Trak, S/S Sus ve S/S Marakaz Akdeniz ve Karadeniz Hatlarında çalıştırmak için de S/S Etrüsk, S/S Kadeş ve S/S Tırhan’dır. 1938 senesinden sonra Almanya yaklaşan dünya savaşı nedeniyle de Akdeniz’de uluslararası sularda çalıştırmak için sipariş verilen dört adet gemiyi vermezken, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra Türkiye’nin elinde bulunan mevcut gemiler daha da yaşlanmış, bazıları yedek parça bulunamaması nedeniyle yeterli bakım ve onarımdan geçirilemediği için de sökülmek üzere satılmıştır. Savaşın bitmesi ile artan yolcu talebini karşılamak amacıyla İtalya’ya dört adet gemi siparişi vermiştir. Bunlar ikisi S/S İskenderun ve S/S Samsun Cenova’daki Ansaldo Tersanesi’nde inşa edilmiştir. T/N Bandırma – T/N Uludağ gemileri ise Napoli’de bulunan Nevalmeccanica S.A Castellammare Dı Stabıa tersanelerinde inşa edilmişlerdir. Gemilerin boyları: 97,75 m enleri:13,41 m Draftları: boş 2,97 dolu 3,51 m 1629 grt. 437 nt. ve 450 Dwt’luktu. Gemilerde Ansaldo /Cenova yapımı fuel oil ile çalışan 2×2750 SHP buhar türbinli iki genişlemeli ana makinaları vardı. Gemilerde 2 adet pervane bulunmaktaydı ve 15 mil hız yapabiliyorlardı. Gemilerde 225 ton kapasiteli tatlı su tankları, 194 ton kapasiteli balast tankları,172 ton kapasiteli mazot tankları ve 1 ton kapasiteli motorin tankları bulunmaktaydı. Servi süreti ile 44 ton, tahmil tahliyede ise 12 ton yakıt sarfiyatları vardı. 9 adat te can filikaları bulunmaktaydı. Ambarlarında ise dökme olarak 774,70 m3 Balya olarak 688 m3 yük taşıyabiliyorlardı. İki ton kaldırma kapasitesi olan iki adet vinçleri bulunmaktaydı.

Gemilerden Uludağ’da 2 adet I.Mevki kamarada 4 yatak ve 260 adet koltuk II. Mevki ’de ise 130 adet koltuk olmak üzere toplam 2 kamarada 4 yatak ve 390 koltuk bulunmaktaydı. Ayrıca kısa seferlerde yazın 351 kışın ise 103 Marmara içi seferlerde isi yazın 676 kışın ise 451 güverte yolcusu alabilme imkanı vardı. Gemilerden Bandırma’da ise 17 adet I.Mevki kamarada  46 yatak ve 178 adet koltuk II. Mevki ’de ise 130 adet koltuk olmak üzere toplam 17 kamarada 46 yatak ve  390 koltuk bulunmaktaydı. Ayrıca kısa seferlerde yazın 351 kışın ise 103 Marmara içi seferlerde isi yazın 676 kışın ise 451 güverte yolcusu alabilme imkanı vardı.gemilerde 55 adet gemi personeli görev yapmakta idi.

Gemiler genellikle Marmara Hattında İstanbul-Bandırma, İstanbul-Çanakkale, İstanbul-Marmaraadası- Avşa-Karabiga seferleri yapmaktaydı. İhtiyaç duyulduğu zamanlarda özellikle İzmir Enternasyonal Fuarı’nın açık olduğu zamanlarda İstanbul-İzmir seferleri yapmaktaydı. Bu seferle yaklaşık 15 saat sürerdi sabah saat 08,00’de İstanbul’dan hareket eden gemiler akşam saat 23,00’ta Alsancak limanına yanaşınmış.

Bu iki geminin ömürleri çok kısa olmuştur. T/N Bandırma 1959 yılında kadro dışı bırakılarak İstanbul Haliç’te Camialtı Tersanesi’ne bağlanmış, T/N Uludağ ise 1967 yılında kadro dışı bırakılmıştır. Her iki gemi de aynı yıl sökülmek üzere satılmıştır. Bu gemilerin ömrü o kadar kısa olmuştur ki Denizcilik Bankası T.A.O Denizyolları İşletmesi’nde çalışan geçmişte bu gemilerde görev yapmış kişiler bile bu gemileri hatırlamakta güçlük çekerler. Bu gemilerden bahsedildiği zaman hemen 1976 yılında Camialtı Tersanesi’nde inşa edilen M/F Bandırma ile Haliç Tersanesi’nde inşa edilen Uludağ gemileri akıllarına gelir, “böyle gemilerimiz mi vardı?” diye soru sorarlar. Sonra “evet hatırladım, şöyle idi böyle idi” diye anlatırlardı. S/S Ankara kadro dışı bırakıldığı zaman 52 yaşında, T/F Truva 33, yanan M/F İstanbul yandığı zaman 23 yaşında, M/V Karadeniz 32 yaşında idiler.

Buharlı makinanın gemilerde kullanılması ile Türkiye’ye 1829 yılında ilk gelen Buğ Gemisi’nden bu yana sayıları yüzlerce olan gemiler gelip geçmiş, bu gemiler bir zamanlar Akdeniz’i Türk gölü haline getirmişlerdir. “Anılarda Gemiler” olarak kalmışlar, hepside ufkun ötesinde kaybolup gitmişlerdir.

Tarihi boyunca birçok medeniyete ve sahipliği yapan, çok sayıda ilke imza atan İzmir, Türkiye’nin ilk fuarı olan İzmir Enternasyonal Fuarı’nın ev sahibidir. İzmir Fuarı’nın doğuşu, Atatürk’ün talimatıyla İzmir’de toplanan İzmir İktisat Kongresi’ne kadar uzanır. Kongreyle beraber yapılan ticari ürünler sergisi, Eylül 1927’de 9 Eylül Mahalli Sergisi olarak tekrarlandı. 1935’de 9 Eylül Panayırı açıldı. Adı İzmir Fuarı ile özdeş hale gelen Kültürpark’ın temelleri ise 1936’da atıldı ve aynı yıl tamamlandı. O tarihten bu yana İzmir Enternasyonal Fuarı, Kültürpark’ta düzenleniyor.

Ağustos sonu, eylül başında gerçekleşen Fuara Türkiye’nin dört bir yanından insanlar gelirdi. 7 Ağustos 1951 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan “Yeni İhdas Edilecek Seferler” başlığını taşıyan haberde, “İzmir Fuarı münasebetiyle İstanbul-İzmir hattında gündüz seferleri yapılacaktır. Önümüzdeki hafta başlayacağı anlaşılan bu seferleri Bandırma veya Uludağ vapurlarından biri yapacaktır” deniyor. Aynı gazetede 9 Ağustos 1952 tarihinde yayınlanan haberde Denizcilik Bankası tarafından İzmir’e ilave vapur seferlerinin 20 Ağustos’ta başlayıp, 17 Eylül’e kadar devam edeceği ifade ediliyor. 18 Ekim 1954’te Milliyet’te yayınlanan Denizcilik Bankası T.A.O. Denizyolları İşletmesi ilanında, İzmir Fuarı münasebetiyle ihdas edilmiş bulunan ve Cuma günleri saat 21.00’de İstanbul’dan hareket eden Bandırma aralık postasının 15 Ekim 1954 tarihinden itibaren son bulacağı duyuruluyor.

İlginizi Çekebilir

Yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir