Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1755 yıllarında, Mısır’a ticaret malı götürmekte olan bir kalyon, fırtınalı bir gecede Kumkapı’da kayalara bindirmişti. Sadrazam Sait Paşa, olay yerine gitmiş, kurtarma çalışmalarına bizzat nezaret etmişti. O gün padişah III. Osman; “Eğer, o mahalde sur üstünde bir fener yapılıp her gece kandilleri yakılsa, açıktan geçen gemiciler ışığı görüp yollarını tayin ederler” demiş ve Ahırkapı burnunun en uç noktasında bir fener yapılmasını emretmiştir. O yıllarda Kaptan-ı Derya olan Süleyman Paşa, Ahırkapı’da surun bir burcu üzerinde fener yaptırmış ve fenere hademeler, bekçiler yerleştirmiş, ayrıca yeter miktarda zeytinyağı da tahsis ettirmiştir. Ahırkapı Feneri bugünkü haline 1857’de yeniden inşa edilerek kavuşturulmuştur.
Ülkemizde, fenerciliğin tarihi, genellikle, yukarıda anlattığımız hikayeyle başlatılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk fenerlerin, Tersane-i Amire tarafından 1839 yılından itibaren konulması için çalışmalar başlatılmıştır ama fenerlerin yapımı ancak Kırım Savaşı yıllarında gerçekleştirilmiştir. 1855’de Kırım Savaşı sırasında, Fransız ve İngiliz deniz kuvvetlerine bağlı gemilerin, İstanbul Boğazı’nın Karadeniz girişini görmeleri ve kolaylıkla Boğaz sularına girebilmeleri İçin, ilk olarak, bugünkü Anadolu ve Rumeli Feneri köylerinin bulunduğu mevkilere birer fener yerleştirilmesiyle işe başlanmıştır. Bu iki fener 15 Mayıs 1856 günü çalışmaya başlamıştır. İmparatorluk kıyıları boyunca yani, Girit ve çevresindeki adalar, Makedonya kıyıları, Ege Adaları, İzmir Körfezi, diğer Ege kıyıları, Çanakkale Boğazı, Suriye, Marmara Denizi, Karadeniz kıyıları, Kızıldeniz çevresinde yer alan 205 kadar fener 1856-1904 yılları arasındaki 48 yıl içinde yapılmış ve hizmete girmiştir. Osmanlı Devleti kıyılarında fener inşası ve işletme imtiyazı sözleşmesi, Avusturya, İspanya, İran, Rusya, Yunanistan ve Fransız devleti delegeleriyle birlikte, Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa tarafından, 20 Ağustos 1860 tarihinde imzalanmıştır. Böylece Azapkapı’da, bugün artık tamamen yok olan, Haliç Tersanesi’nin kapısının yanındaki binada, “Fenerler İdare-i Umumiyesi” adıyla imparatorluk kıyılarındaki fenerleri yöneten işletme kurulmuştur. Merkez şubesi müdürü ve mühendisleri Fransız, teknisyenleri ise İstanbullu Levantenlerden seçilmiştir. Fener bakıcıları, bölge fener memurları ve hizmetliler ise Türklerden oluşturulmuştur. Fenerler İdaresi oluştuktan sonraki ilk fenerler süratle kurulmaya başlanmış; 15 Ağustos 1861’de Kuruçeşme, Kandilli, Rumelihisarı (Kayalar), Kanlıca, Yeniköy, Tarabya, Umuryeri (Beykoz-Sütlüce arası) bankı ve Anadolu Kavağı fenerleri hizmete girmiştir. Böylece o sıralarda faaliyete geçen Şirket-i Hayriye gemileri de geceleri güvenle seyir yapabilme imkanına kavuşmuştur.
Fenerler İdare-i Umumiyesi Müdürlüğü, 1937 yılı sonuna kadar devam etmiştir. 1 Ocak 1938 gününden itibaren, Fransızların imtiyaz ve yönetiminde olan Fenerler İdaresi, Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı) Ali Çetinkaya tarafından, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına 3302 Sayılı Kanunla Fransızlardan satın alınıp millileştirilmiştir. Fenerler İdaresi o dönemde kurulan Denizbank Umum Müdürlüğü’ne devredilmiştir. 1942 yılında Devlet Limanları Umum Müdürlüğü’ne, 1944 yılında Devlet Denizyolları ve Limanlar Umum Müdürlüğü’ne, 1952 yılında Denizcilik Bankası T.A.O’na, 1983 yılında Türkiye Denizcilik Kurumu’na, 1984 yılında Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne bağlanmıştır. 1997 yılında ise yeni kurulan Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma işletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlanmıştır.
Bu gün ülkemiz kıyılarında değişik tip ve özelliklerde Karadeniz’de 103, İstanbul Boğazı’nda 38, Marmara Denizi’nde 64, Çanakkale Boğazı’nda 28, Ege Denizi’nde 106, Akdeniz’de 89 olmak üzere toplam 428 adet deniz feneri vardır. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmamıza rağmen 1940’lı yıllara kadar kendi teknolojimizle inşa ettiğimiz fener yoktur. 1940 yılından önce yapılan fenerlerin hemen hemen tamamı Fransız Fenerler İdaresi tarafından inşa edilmiştir.
1938 yılında Fenerler imtiyazı Fransızlardan alınınca bu işe muhalefet edenler; “Biz deniz feneri yapamayız; hem teknik bir iştir, hem de zor bir inşaattır. Bazen inşaatın önemli bir kısmını deniz içerisinde yapacaksın ki, bu da bilgi tecrübe isteyen bir iştir. Onun için biz fener inşaatı yapamayız. Çok girintili çıkıntılı olan kıyılarımızda seyir emniyeti açısından daha çok fenerler yapmak lazımdır. Bu bakımdan fenerlerin önemi çok büyüktür. Bu işi yapacak ne müteahhidimiz vardır, ne yeterli bilgimiz, ne de yeterli bir sermaye vardır.” İşte bu sırada henüz otuz yaşlarında olan bir genç 1945 yılında çıkıyor ve diyor ki; “Ben bu fenerleri yaparım.” Bu genç Orhan Kızıldemir’dir.
Orhan Kızıldemir: 1914 yılında İstanbul’da doğmuş ve en büyük hayali denizci olan babası gibi denizci olmak olmuştur. Çok küçük yaştan itibaren babasının yanında seferlere gide gele denizle tanışan Kızıldemir adeta denize aşık olmuştur. Bunun için Heybeliada’daki Deniz Lisesi’ne girmek istemiş ancak çeşitli nedenlerle girememiş. İstanbul Erkek Lisesi’nin yolunu tutmuş. Buradan sonra da İstanbul Üniversitesi Coğrafya Fakültesi’ne girmiş ve buradan mezun olmuştur. Okul bitimi, askerlik derken içindeki deniz aşkı ile 1945 yılında bütün birikimini riske ederek Devletin açtığı Finike Feneri inşaatı ihalesine girmiş ve Finike Feneri’ni yapmıştır. Finike Feneri, Fenerler İdaresi’nin millileştirilmesi sonunda ilk defa Türk mimar ve mühendislerince çizilip projelendirilen ve bir Türk firması tarafından inşa edilen ilk fenerdir. Bu fener, 1975 yılında Finike – Antalya yolunun geçmesi nedeniyle bu gün kullanılamamaktadır. Fener binası Tabiat Varlıkları Kurulu’nca koruma altına alınarak bir kültür ve tabiat varlığı ilan edilmiştir. İçinde çok derin vatan sevgisi olan bu insan bu sevgisini babasından almaktadır. Baba Ahmet Kızıldemir 1302 (1886) yılında Bursa’da doğmuştur. Denizciliğe merak sarar ve Yüksek Denizcilik Okulu’na girer ancak çeşitli nedenlerle son sınıfından ayrılır. Ama içindeki deniz sevgisi hiç bitmez. Meslek olarak denizciliğe devam eder ve çarkçıbaşı ehliyeti ile gemilerde çalışmaya başlar. Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı derken işgal olunan ülkesini kurtarmak için üzerine düşen görevi yapar. Ailesini İstanbul’da bırakarak Karadeniz Ereğli’ye gider. Burada bir vesile ile bulunan Gazal Römorkörü’nün kaçırılmasında etkin rol oynar ve römorkörün çarkçıbaşısı olur. Rusya’dan Samsun’a, Trabzon’a silah ve mühimmat taşır. İstiklal Savaşı’nın kazanılmasında önemli rol oynar. 7 Ekim 1922 günü cephane, silah ve asker sevkıyatında hizmet gören Gazal Römorkörü’ne Karadeniz’de karakol görevi çıkartılmış, hem düşman hakkında keşif yapacak, hem de Romanya’dan malzeme getiren düşman gemilerinin önünü keserek onları batıracak, bunu da uzun zamandır kullanılmayan tek topu ile yapacaktır. Yoluna çıkan Yunan gemisinin önünü keserek gemiyi esir alırlar. Geminin adı Urania’dır. (Savaş sonunda Seyr-i Sefain İdaresi’ne verildi ve adı Samsun oldu. 1927 yılında Kırzade Şevki Bey tarafından satın alınarak adı Galata oldu.) Ömrü hep denizlerde geçen Ahmet Kızıldemir’in, Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nde başlayan çalışma hayatı 13.07.1951 tarihinde Devlet Denizyolları ve Limanları Genel Müdürlüğü’nde sona erdi. 1967 yılında vefat eder. Baba Ahmet Kızıldemir İstiklal Savaşı’nın kazanılmasında etkin bir rol oynar. Çılgın bir Türk olan Ahmet Kızıldemir’in yine kendisi gibi çılgın Türk olan oğlu Orhan Kızıldemir, düşmanları ekonomik olarak bu ülkeden kovmak için bütün gücüyle çalışır. Finike Feneri’ni 1948 yılında Alanya Feneri’nin lojman inşaatı izler, 1949 yılında ise Edremit Feneri. Akçay Körfezi’nde Kare Burnu’nda betonarme kazıklı temel sistemi ile inşa edilir. 1950 yılında rıhtımlar tamir ve takviye edilerek ve anrojman blokları onarılarak takviye edilmesi ile Bodrum Feneri İnşa edilir. 1951 yılında Bodrum Karaada Feneri, yine aynı yıl inşa edilen Güllük Karaburun Feneri ile Mandalya Körfezi’ndeki Tavşan Adası Feneri ile Datça Ata Adası Feneri ile İnceburun Feneri inşa edilir. 1953 yılında Şarköy İnceburun Feneri ile sehpa sistemine göre inşa edilen 6 adet Ayvalık Kanal Feneri deniz içerisinde inşa edilmişlerdir. Aynı tarihte yine Ayvalık’ta Rovley Burnu Feneri inşa edilmiştir. 1955 yılında üzerinde esaslı tamirat yapılarak demir putreller spring sistemi usturmaça ile çevrilen Karabiga Vapur İskelesi, 1963 yılında Marmara Ekinlik Adası karşısındaki Hayırsız Ada’da yapılan Ekinlik Feneri. Bu fenere kule mervürlü sistem ile sis düdüğü binası inşa edilmiştir. 1964 yılında inşa edilen Çanakkale Kilye Feneri çift 26’lık 13 putrel üzerinde sehpa sistemi ile inşa edilmiştir. 1967 yılında inşa edilen Zincirbozan Feneri’nin inşa sistemi ise o zamana kadar inşa edilen fenerlerden farklıdır. Karada inşa edilen büyük duba kısmı denize indirilerek konulacağı yere 6 çift 26’lık çakılarak sabitlenmiştir. Üzerine betonarme olarak kule inşa edilmiştir. İnşaat 1969 yılına kadar sürmüştür. Bu feneri inşa ederken kendisinden birkaç yaş küçük olan mahalle arkadaşı Kaptan Namık Assena ile konuşur. Kaptan Namık Asena; “Zincirbozan bizim için çok tehlikeli bir yerdir. Öyle bir fener yap ki, biz bu feneri bordalarken fenerden teğet geçelim, emniyetli bir şekilde seyrimize devam edelim.” der. Ve Orhan Kızıldemir Zincirbozan’da Kaptan Namık Assena’nın istediği gibi bir fener yapar. 1969 yılında Tekirdağ Vapur İskelesi esaslı bir şekilde takviye yapılarak güçlendirilmiştir. 1969 yılında Çeşme Döküntütaş Feneri 4 milimlik saç ve profil demirlerinden imal edilmiş olan 25 ton ağılığındaki demir kısmın deniz içindeki kayalıklar üzerine oturtulması ile içi beton doldurularak elde edilen platform üzerine betonarme olarak inşa edilen kule biçiminde inşa edilmiştir. Orhan Kızıldemir, son fenerini ise kendisini emekli ettiği 1980 yılında evinin çatısına yaparak, kendi kabuğuna çekilir. Tüm zamanını Türk denizcilik tarihinin araştırmalarına vakfeder. Bu konuda 2 kitabı ile sayısız makaleleri vardır. Orhan Kızıldemir, Türk denizcilik tarihine tanık olan ayaklı bir arşivdir. O, birçok gemiyi adıyla, yapıldığı yılıyla birlikte biliyordu. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi denizcilik tarihine ışık tutacak binlerce fotoğraf, kitap, bilgi ve belgeyi elinde bulunduran Kızıldemir ömrünün son demlerinde bitirmeye çalıştığı ‘Türk Denizcilik Tarihi’ kitabını ihtiyarlığı ve denizcilik camiasının yeterli ilgi göstermemesi nedeniyle yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Orhan Kızıldemir bilgisini ve görgüsünü bir sonraki nesle aktarmak için tüm inşa ettiği, başta fenerler olmak üzere diğer, binaların inşaat aşamasında resimlerini çekmiş, neyi nasıl yaptığını resimlerin yanına yazmıştır. Orhan Kızıldemir’in arşivi İTÜ Denizcilik Fakültesi (YDO) Mezunları Sosyal Yardım Vakfı (DEFAV) Yönetim Kurulu Başkanı Kaptan Saim Oğuzülgen, DEFAV Genel Koordinatörü Kaptan Engin Yücel, İTÜ Denizcilik Fakültesi (YDO) Mezunları Derneği Onur Kurulu Başkanı Kaptan Namık Assena’nın maddi ve manevi yardımları ile benim ve Dr. Murat Koraltürk tarafından resimler taranarak diğer belgelerin ise kopyaları alınarak DEFAV bünyesinde araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Buna benzer bir çalışma da Deniz Tarihçisi, Yazar, Gazeteci Eser Tutel’in arşivi için yapılmaktadır. Çalışmaların son safhasına gelinmiştir. Bu arşivlerin DEFAV tarafından saklanmasında bizlere yardımcı olan Orhan Kızıldemir’in Kızı Nilüfer Baygo’ya ve Eser Tutel’in eşi Necla Tutel’e çok teşekkür ederiz.
17 Ağustos 2008 tarihinde kaybettiğimiz büyüğümüz Orhan Kızıldemir’i rahmet ve minnetle anıyoruz. Nur içinde yatsın.