????????????????????????????????????

Tarih boyunca büyük bir deniz ticaret merkezi olagelen İstanbul, dün­yanın en güvenli doğal limanları arasında yer almıştır. Özellikle Haliç, ta­rihin her döneminde, sert havalarda teknelerin sığınıp barındığı emin bir liman olma özelliğini hep sürdürmüştür. Galata’nın tarihi süreci Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’un (1143-1180) Cenevizlilerin buraya yerleşmesine izin vermesi ile başlar. Cenevizliler 1160 tarihinde buraya yerleşmeye başladılar. 1267’de verilen ikinci bir hak ile Galata resmen Cenevizlilerin yerleşim merkezi oldu. Bizans’ın ticaret merkezi ise Galata oldu. 1349’da Galata Kulesi’ni inşa ettiler. Cenevizliler ilk gümrüğü Galata’da kurdular (1397). 1453’te İstanbul’un fethi sırasında Cenevizliler tamamen tarafsız kaldılar ve fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet ile imzalanan anlaşma sonucu tayin edilen bir kadının idari yönetimi altında bağımsız bir yaşam sürdürdüler. Galata 1160 tarihinden itibaren Bizans ve onlardan sonra gelen Osmanlı İmparatorluğu’nun da ticaret merkezi olmuştur. Gelen ve giden malları taşıyan gemiler, doğal liman olması nedeniyle hep buraya yanaştılar. Dahası, başta İstanbul olmak üzere limanlar gemilerin kolayca yanaşabilecekleri rıhtımlardan mahrumdu.

1853 yılının Ekim ayında Rusya ile Osmanlı arasında Kırım Savaşı patlak ver­diği zaman, Osmanlı müttefikleri İngiltere ile Fransa, donanmalarını göndere­rek İstanbul’a asker ve savaş malzemesi yollamışlardı. Ama bunların tah­liyesi sırasında büyük zorluklarla karşılaşılmıştı. Asker de, savaş malze­mesi de karaya inanılmaz güçlüklerle çıkartılırken mürettebat zorlanmış, kazalar, kayıplar önlenememişti. İstanbul’da ilk rıhtımlarının inşa edilmesi ve kıyılarda o günlere gö­re modern deniz fenerlerinin çalışmaya başlaması, ancak Kırım Savaşı’nı, izleyen yıllarda mümkün olabildi. Kırım Savaşı sona erip de 1856 Paris Kongresi toplandığı zaman, Osmanlı Devleti’nde liman hizmetlerinin ve kıyı güvenliğinin yetersizliği de ele alınan konular arasındaydı. İstanbul limanında ticaret gemilerinin yanaşabileceği rıhtımların inşası ve liman hizmetlerinin düzene konması ancak 23 yıl sonra, 1879’da ele alınabildi. Uzun görüşmelerden sonra, limanda rıhtım inşa etme ve bu rıhtımları 75 yıl boyunca işletmek imtiyazı, Fenerler İdaresi Umum Müdürü, ilerde Mişel Paşa diye tanılanacak olan Marius Michel’e verildi. Karşılaşılan mali ve teknik güçlükler nedeniyle rıhtım inşası 1879’dan 1890’a kadar 11 yıl sürüncemede kaldı. Kurucular, rıhtım çalışmalarını kendisiyle birlikte yapabilecek çapta bir müteahhidi ancak 11 yıl aradık­tan sonra, yani 1890 yılında bulabildi. Bu zaman içinde fenni durum uzun uzun incelenmiş, işin zorluğu karşısında mukavelenamenin yenilenmesi gerektiği ortaya çıkmıştı. 1890’da hazırlanan bu mukavelename­ye göre imtiyaz süresi 85 yıla çıkartılmıştı ki, bu süre böylece 1975 yılına kadar uzatılmış oluyordu. Rıhtımların inşasına 1892 yılının Nisan ayında Tophane önlerinde baş­landı. Çalışmaların yapılacağı yerde kıyının önündeki derinlik yer yer 35 metreyi geçiyordu ve zemin yoğun bir yumu­şak çamur tabakasıyla örtülüydü. Hele bazı yerlerde kıyı dimdik uçurum halinde derinleşiveriyordu. Teknik olsun, bilimsel olsun, inşaat boyunca birçok ciddi zorluklarla karşılaşılacağı daha ilk günlerden anlaşılmıştı. 1895 yılının başında, Galata tarafında rıhtımın 285 metresi tamamlan­mış, 670 metrelik bir alan üzerinde blok taşları yerleştirilmiş, 500 metrelik bir alan da doldurulmuş bulunuyordu. İlk gemi, 1895 Eylül ayında Galata rıhtımına yanaştırıldı; bu, Messa­geri es Maritime kumpanyasının Memphis adlı gemisiydi. Böylece, üç yıl süren çalışmaların ilk meyvesi alınmış oluyordu.

Şirketin 1912–14 yılları arasında Karaköy’de, Rıhtım üzerinde iki bü­yük bina birden inşa ettiğini görüyoruz. Bunlardan büyük olanı, bugün­kü Yolcu Salonu’nun yanı başındaki “Merkez Rıhtım Han” diye anılan, bugün Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’nin Genel Müdürlük binası, öteki de yine Yolcu Salonu’nun sağ yanındaki “Çinili Rıhtım Han”dır. Bu gün Türkiye Denizcilik İşletmeleri Hastanesi’nin bulunduğu Liman Şirketi’nin idari binasının da inşaatı 1911 tarihinde bitmiş, şirket faaliyetine bu tarihten sonra bu binada devam etmiştir. 1890 yılından beri faaliyet gösteren İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo Şirketi 23 Aralık 1934 tarih ve 2665 sayılı kanunla Maliye Vekâleti’ne bağlı, tüzel ki­şiliğe sahip, İstanbul Liman İşleri Umum Müdürlüğü haline getirildi. Böy­lece, Fransızların kurup çalıştırdığı İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo Şir­keti kesin olarak tarihe karışmış oldu.

İstanbul Limanı faaliyete geçtiği yıldan itibaren limana gelen gemiler sayıları ile yüklenen yüklerin tonajı açısından, aynı tarihlerdeki Avrupa limanlarından geri değildi. Hatta, bu alanda İngiltere’de Liverpool limanı ile başa baş gitmekteydi. İstanbul Limanı kurulduğu yıllarda gemiler, Galata ve Sirkeci rıhtımına yanaşırlardı. Gemiler; Galata rıhtımına kıyıya paralel, Sirkeci rıhtımına ise kıçtankara yanaşırlardı.

İstanbul Limanı Cumhuriyet döneminde de önemini korumuştur. O kadar ki, rıhtımlar yetersiz kalıyor, gemilerden yükler kıyıya paralel olarak duran gemilerden önceleri “Alaplı Kayığı” denilen mavnalarla, daha sonra da sactan inşa edilen sac mavnalarla Haliç içerisindeki antrepolara taşınıyordu. Bu yoğunluğu gidermek için 1935 yılında Tophane yeniden ele geçirildi ve eksiklikleri giderilerek rıhtım inşa edildi. Buraya; Ayvalık, Tekirdağ, Çanakkale gibi yerlere sefer yapan gemiler yanaştı. Tophane limanının devreye girmesi ile rıhtım biraz olsun rahatlamıştı ancak artan yolcu ve yük trafiği rıhtımı işlemez hale getiriyordu. Bu nedenle, gelen gemiler zamanında rıhtıma yanaşamadığı için büyük cezalar ödeniyordu.

1950 yılları başlarında Denizcilik Bankası T.A.O kurulunca, bu konu üzerine giderek bir çalışma başlattı. 1954 yayınlanan ve Denizcilik Bankasını tanıtan bir dergide; “İstanbul limanına verilecek yeni şekil” başlığı altındaki yazıda şöyle söyleniyordu; “Bugün Türkiye’nin istihsali her sahada artmaktadır. Buna muvazi olarak idhalet ve ihracatımız her yıl çoğalmaktadır. Bu ihracat ve idhalatın en büyük kısmı İstanbul limanından yapılmaktadır. Halbuki alınan bütün tedbirlere rağmen İstanbul limanında gemiler şamandıraya bağlanır ve milyonlarca ton eşyanın yükleme ve boşaltması açıkta mavnalarla yapılır. Türkiye’nin modern usullere göre inşa ve tertip edilmiş limanlara ihtiyacı vardır. Bunların başında İstanbul limanı gelir. Başvurulan her çareye rağmen İstanbul limanının bu günkü uzunluğu mahduttur. Ambar ve antrepoları daima artmakta olan ihtiyacı karşılamaktan hala uzaktır. Rıhtımlar eşya ile tıklım tıklım doludur. İstanbul limanında günde ortalama 16-20 gemi bulunmaktadır. Bu vaziyeti göz önünde tutan Denizcilik Bankası İstanbul limanına sür’atle yeni bir şekil vermeye karar vermiştir. Bu maksatla yabanca mütahassız firmalarla da işbirliği yapıp bir plan hazırlamış ve çalışmalara başlanmıştır. İstanbul limanının bu şeklinin bütün hususiyet ve hedefi Türkiye’nin büyük bir hızla artan inkişafına bir an önce cevap verecek kifayette inşası kolay ve pratik oluşundandır. İstanbul limanına verilecek yeni şekle ait planımızın tatbikinden sonra Sarayburnu, Galata, Tophane mıntıkalarında açık ve kapalı süratte % 118 nispetinde bir saha artışı olacaktır. Bu plan sayesinde işçi randımanları artacak, işçiyi kalifiye ve müreffeh bir hale getirmek mümkün olacak ve gemiler doğrudan doğruya rıhtım ve puntolara yanaşarak yüklerini sür’atle boşaltma imkanı bulacaklardır. Bu gün 600’ü aşan liman vasıtalarının adetleri azalacak ve limanın bu yüzden olan tıkanıklığı da önlenecektir. İş sahiplerinin işlerini takip etmeleri kolaylaşacak, antrepo rejimi ve umum mağazalar sistemi kurulabilecektir. Yükleme ve boşaltmalar tevhit ve organize edilecektir. Kısaca İstanbul limanı uzun yıllar için ihtiyaçlara gerçekten cevap verecek modern bir şekle girecektir. Bu limanın avan projelerine göre maliyeti 18.408.300 TL’dir.” denilmektedir. Bu proje rıhtımın derin olması ve şiddetli dip akıntıları nedeniyle uygulama fırsatı bulamaz. (Bu konuda Kaptan Namık Assena’nın Denizcilik Dergisi’nin Temmuz-Ağustos sayısındaki yazısı fikir verebilir) İstanbul limanının işlem hacmi hızla artmakta, yeni rıhtımlar, yeni depo ve antrepolara ihtiyaç şiddetle artmaktadır. Bu durum karşısında mevcut projenin Tophane rıhtımı kısmında, 1957 yılında denize kazık çakılarak üzerine tabyalar konulması ile elde edilen alana, rıhtım ve antrepolar inşa edilerek Salıpazarı rıhtımı inşa edildi. Çağın en son teknolojisi, vinçler ile donatılan ve boyu 600 metreyi bulan bu rıhtım İstanbul limanını oldukça rahatlattı.

1965 yılında tamamlanan Salıpazarı Liman Kompleksi İstanbul’un artan şehir içi trafiği nedeniyle kamyon trafiğini kaldıramaz duruma gelince; 30 Nisan 1986 yılında yük gemilerine, 19 Eylül 1998 yılında da Tır trafiğine kapatıldı. Salıpazarı rıhtımı 19 Eylül 1988 yılından itibaren yalnız yolcu ve turist gemilerine hizmet vermeye devam etti. 1988 yılından sonra Türkiye Denizcilik İşletmeleri bir çalışma yaptı. Önce Salıpazarı rıhtımı 1960 yılında yapılmış imar planına göre antrepolar fonksiyonu içinde yer almış, 1985 yılına kadar bu fonksiyonu ile Büyük İstanbul Liman Kompleksinin orta liman bölgesinde yük limanı olarak işletilmiştir. Bu tarihten sonra da limanda, rıhtım geri sahalarında bu amaca uygun olarak yeniden çalışmalara başlanmıştır. Bu çerçevede yerel belediye ile yapılan çalışmalar sonucu 1/5000 ölçekli nazım planı içinde yer alan Salıpazarı antrepolar sahasının Salıpazarı yolcu limanı tesislerine dönüştürülmeleri kararı verilerek 1/5000 plan tadil edilmiş, bu tadilat yerel belediyeden geçtiği gibi 15 Mart 1988 tarihinde İstanbul Büyük Şehir Belediye Meclisi’nde onaylanmıştır. Ancak bu onay kapsamında hazırlanacak 1/1000 imar planı ile başvurması istenmiştir. TDİ bu sonuç üzerine Salıpazarı Yolcu Liman Sahasının, İstanbul Yolcu Limanı Terminali ile alışveriş, daimi ve geçici sergileme ve ticari büro fonksiyonlarını içine alan Liman Ticaret Kompleksi projesi hazırlattı. Bu projenin uygulanması için Bakanlar Kurulu’nun 17 Şubat 1995 tarihli Resmi Gazete’de Salıpazarı Turizm Merkezi olarak ilan etmesinden sonra projenin uygulanması konusunda bir engel kalmamıştı. Hayata geçirilmesi için dönem dönem gündeme gelen bu proje Muzaffer Akkaya’nın Genel Müdürlüğü döneminde tekrar gündeme geldi. Muzaffer Akkaya Türkiye Gazetesi’nde 2 Şubat 1998 tarihinde Nuri Yılmaz’a ve 17 Şubat 1998 Abdurrahman Pala’ya verdiği bir röportajda; “Karaköy’deki Genel Müdürlük binamızdan başlayan ve Deniz Ticaret Odası binası yanına kadar kıyı boyuncu devam eden 100 dönümü aşkın mülkümüz var. Buralar tahmil tahliye için kullanılıyor ama kruvaziyer gemilere hitap edecek lüks imkanları yok. Burası için üniversiteye bir proje yaptırdık ve bu bölgeyi lüks kruvaziyer gemilerine hizmet götüren bir site haline getireceğiz. Binaları yıkmadan restore ederek yapacağımız bu operasyon yaklaşık 100 milyon dolar civarında olacak ve yap-işlet-devret sistemi ile yapacağız.” Muzaffer Akkaya’nın bu konu hakkındaki röportajları 17 Şubat 1998 Radikal ve Posta, 21 Şubat 1998 Cumhuriyet ve 23 Şubat 1998 Sabah Gazetesi’nde de yayınlandı. Bu proje sadece Salıpazarı rıhtımı ile ilgiliydi. 2000’li yıllarda “Galata Port” projesi adı altında yeni bir proje uygulamaya konuldu. Bu proje ise Karaköy’deki TDİ Genel Müdürlük Binasından başlayarak Deniz Ticaret Odası binasına kadar olan kısmı kapsamaktaydı. Bu kısımlarda TDİ Genel Müdürlüğü ile Gümrük Müdürlüğü’nün bulunduğu binalar, otel, yolcu salonu da bu otellerin ön bürolarının bulunduğu kısım olarak düzenlenmişti. 20 No’lu ambar ile TDİ Hastanesi’nin bulunduğu binalar ise fuar, sergi ve seminer salonları olarak düzenlenmişti. Salıpazarı rıhtımının bulunduğu kısımda ise turistik alanlar, akvaryum, restoranlar, sanat ve kültür merkezi, terminal, otel ve kongre merkezi, satış alanları ve marina yapılacaktı. Çok güzel bir proje olduğunu söyleyebilirim. Denizden görünüşü ile dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’un güzelliğine güzellik katacağı gibi, atıl durumda bulunan bu yerlerin ekonomiye kazandırılması ile de ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan issizliğe bir nebze de olsa çare olacaktı. Yıllarca Türk ekonomisinin merkezi olan Galata önce banka genel müdürlüklerinin sonra sigorta şirketlerinin, en son olarak da denizcilik firmalarının buradan taşınması ile eski gücünden çok şey kaybetmişti. Bu proje uygulansaydı ya da uygulanırsa, inanıyorum ki, Galata eski şaşalı günlerine geri dönecektir.

İlginizi Çekebilir

Yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir